Küllî Bir Nazar: Varlık, Vazife, Adalet ve Rıza-yı İlahî Üzerine Hikmetli Bir Tahlil
Küllî Bir Nazar: Varlık, Vazife, Adalet ve Rıza-yı İlahî Üzerine Hikmetli Bir Tahlil
İnsanın varoluş serüveni, “Ben kimim?”, “Nereden geldim?”, “Nereye gidiyorum?” ve “Bu âlemdeki yerim nedir?” sualleri etrafında şekillenir. Bu suallerin cevaplarını İslâm hikmetinin nazarında berraklaştıran altı temel direk gibidir. Bu tahlil, bu altı hakikati, mantıkî bir sıra içinde birbirine bağlayarak izah etmeyi amaçlar.
1. Aslî Münasebet: Mâlik ve Memlûk (Hak Talep Edilemez, Şükür Gerekir)
”İnsanın Cenab-ı Hak’tan hiçbir hakkı taleb etmeye hakkı yoktur. Bilakis daima ona şükretmeye medyundur. Çünkü mülk onundur. İnsan onun memluküdür.” (Risale-i Nur Külliyatı)
Bu ifade, insan ile Allah (c.c.) arasındaki en temel münasebeti, yani “Mülk ve Memlûkiyet” hakikatini tesis eder. Modern felsefelerin (düşünce akımlarının) aksine, bu hikmet nazarında, insan kâinata “hak talep eden” bir varlık olarak gelmemiştir.
• Mantıkî İzah: Vücudu (varlığı) kendisine ait olmayan, yokluktan varlık sahasına çıkarılan “memlûk” (yaratılmış, sahip olunan) olan insanın, Mâlik-i Hakikî (gerçek mülk sahibi) olan Hâlık’ından (Yaradan’ından) bir “hak talebinde” bulunması, aslî bir hata olur. Bir san’at eseri, San’atkâr’ını sorgulayamaz.
• İbreti: İnsanın vazifesi “talep” değil, “şükür”dür. Ona verilen her aza, her nefes, her nimet; bir “hak” değil, bir “ihsan” ve “lütuf”tur. Bu şuur, insanın “haddini bilmesini” (bir sonraki vecizede gelecek) ve kulluk makamını idrak etmesini sağlar. Varlığımızın karşılığı ancak şükür olabilir.
2. Varlığın Gayesi: Dâr-ı İmtihan ve “Masîr” (Dönüş)
”وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ” (Ve ileyhi’l-masîr) “Yani, ticaret ve memuriyet için mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanlar, ticaretlerini yapıp vazifelerini bitirip… yine onları gönderen Hâlık-ı Zülcelal’ine dönecekler…” (Risale-i Nur – Mektubat)
Birinci sözdeki “memlûk” olan insanın, bu dünyadaki varlık sebebi bu sözde açıklanır.
• Mantıkî İzah: Mülk sahibi (Allah), memlûkünü (insanı) başıboş bırakmamıştır. Onu, bir “memuriyet” (vazife) ve bir “ticaret” (ebedî hayatı kazanma) için, bir “dâr-ı imtihan” (imtihan yurdu) olan bu dünyaya göndermiştir. Mezarlıklar bu fani “memuriyet” mahallinin geçiciliğinin en ibretli tasviridir.
• Hikmeti: Bu ticaret ve memuriyetin bir sonu vardır. Ayet-i kerimenin vurguladığı gibi: “Ve ileyhi’l-masîr” (Dönüş O’nadır). Bu, bir “yok oluş” değil, vazifeyi tamamlayıp aslî sahibine (Mevlâ-yı Kerîm’e) dönmektir. Bu dünya bir “yolculuktur” ve “vatan-ı aslî”ye (gerçek yurda) bir “dönüş” mukadderdir.
3. Fâniliğin İbreti ve Ebedî Saadet Uğruna Çalışmak
”Madem herşey helâk olacak, ey zaîf insan! Bundan senin, şemse nisbeten bir zerre bile olmayan hayatının da hissesi olduğunu anla, aklımı başına topla, yaradılışındaki hikmeti düşün, haddini bil, ömür ve hayatını, sana saadet-i ebediyeyi temin edecek şeylerle geçir.” (Risale-i Nur – Barla)
Bu vecize, “dönüş” hakikatinin ve “memlûk” oluşumuzun mantıkî neticesini “vurucu” bir surette beyan eder.
• Mantıkî İzah: “Madem herşey helâk olacak” (yok olup fâniliğe gidecek). Bu, kâinatın en büyük kanunudur. Güneş (Şems) dahi fâni iken, ona nisbeten bir “zerre” hükmünde olan “zaîf insanın” hayatı elbette fânidir.
• İbreti ve Emri: Akıl, bu fânilik karşısında şu neticeye varmak zorundadır: “Aklını başına topla.” Fâni olan için ebedî bir hırsla çalışmak akılsızlıktır. Akıl, fâni ömrü (sermayeyi), “saadet-i ebediyeyi temin edecek” (sonsuz mutluluğu kazandıracak) bir ticarette kullanmayı emreder. Bu, “haddini bilmek” ve “yaradılışındaki hikmeti düşünmektir.”
4. Adaletin Mantıkî Zarureti: Hâkim-i Hafîz’in Divanı
”En âdi raiyetin en âdi muamelelerini ihmal etmeyen bir Hâkim-i Hafîz, hiç mümkün müdür ki raiyetin en büyüklerinden en büyük amellerini muhafaza etmesin, muhasebe etmesin, mükâfat ve mücazat vermesin.” (Onuncu Söz)
”Ebedî saadet” için çalışan veya ebedî felakete sürüklenen insanın bu ticaretinin neticesi ne olacaktır? Bu söz, “adalet-i ilahiyye”nin ve “muhasebe”nin (hesabın) mantıkî bir isbatıdır.
• Mantıkî İzah (Kıyas): Bu, hikmetli bir kıyastır (analojidir). Bizler, sıradan bir devletin bile (en âdi raiyetin en âdi muameleleri) en küçük kayıtları tuttuğunu, ihmal etmediğini görüyoruz. Bu kadar hassas bir nizam kuran Kâinatın Hâkimi (Hâkim-i Hafîz), elbette “raiyetin en büyüklerinden” (insan gibi şerefli mahlukattan) sâdır olan “en büyük amelleri” (iman, küfür, zulüm, adalet gibi) kaydetmemesi, “muhafaza etmemesi”, “muhasebe”ye çekmemesi ve “mükâfat ve mücazat” (ödül ve ceza) vermemesi “mümkün müdür?”
• Hikmeti: Mümkün değildir. Adalet terazisinin simgelediği gibi, zerre kadar hayır ve şer karşılıksız kalmayacaktır. Bu, “dâr-ı imtihan”ın ciddiyetini ve zaruretini gösterir.
5. Gayelerin Gayesi: Rıza-yı İlahî’nin Kâfî Oluşu
”Rıza-yı İlahî kâfidir. Eğer o yâr ise, herşey yârdır. Eğer o yâr değilse, bütün dünya alkışlasa beş para değmez.” (Bedîüzzaman)
Muhasebe var, peki bu muhasebedeki en büyük “mükâfat” (kâr) nedir? Bu söz, bütün gayelerin ve hedeflerin zirvesini tayin eder:
• Edebî ve Hikmetli Tahlil: Hedef, sadece cehennemden kurtulmak veya cenneti kazanmak değil, o cehennem ve cennetin Sahibinin “Rızası”nı kazanmaktır. Bu, ihlâsın zirvesidir.
• Değer Ölçüsü: Bu söz, “hakiki” değer ile “izafî” değeri ayırır:
• ”Eğer o yâr ise (Allah dost ve razı ise), herşey yârdır.” Bütün musibetler, zorluklar dahi o rızanın nuruyla “dost” ve “güzel” görünür.
• ”Eğer o yâr değilse…” Bütün dünyanın takdiri, alkışı, makamı, serveti “beş para değmez.” Çünkü ebedî saadeti temin etmez, aksine kaybettirir. Bu, Mâlik’in rızasını her şeyin üstünde tutmaktır.
6. Asrın Vurucu Vazifesi: İmanı Kurtarmak ve Kuvvetlendirmek
”Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkalarının imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.” (Risale-i Nur)
Bütün bu hakikatler silsilesi (Mâlik, İmtihan, Ebedî Gaye, Adalet, Rıza) anlaşıldıktan sonra, bu vecize “ibretli” ve “tarihî” bir tesbitte bulunur: “Bu zamanda” ne yapmalı?
• Tarihî ve İbretli Tahlil: Bu ifade, içinde bulunulan “zamanın” (asrın) hususiyetine dikkat çeker. Öyle bir zamandır ki, tehlike artık sadece “amel” (eylem) noksanlığı değil, bizzat “iman” (inanç) temelinin sarsılmasıdır.
• Çift Yönlü Vazife: Bu zorlu zamanda en büyük “ihsan” (Allah’ın lütfu) ve en acil “vazife” iki yönlüdür:
• İmanını Kurtarmak: Kendi temelini (imanını) şüphe ve dalalet fırtınalarından muhafaza etmek.
• Başkalarının İmanına Kuvvet Vermek: Sadece kendini kurtarmakla kalmayıp (bu, Rıza-yı İlahî’ye tam uymaz), imanını kurtarma mücadelesi verenlere “kuvvet verecek surette çalışmak.” Birbirine yardım eden insanlar, bu müşterek vazifenin en güzel tasviridir. Bu, “bu zamanda” yapılacak en büyük “ticaret”tir.
Konuyla İlgili Kur’an-ı Kerim’den Ayet-i Kerimeler
Bu altı vecizenin işaret ettiği hakikatlerin aslı (esası) olan ayet-i kerimelerden bazıları şunlardır:
• Mâlik ve Memlûk / Şükür (Vecize 1):
• ”Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O’nundur…” (Âl-i İmrân, 3/189)
• ”…Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım…” (İbrâhîm, 14/7)
• ”Size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Kasas, 28/60)
• ”Göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı) O’nundur…” (Âl-i İmrân, 3/189)
• ”…Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) artırırım…” (İbrâhîm, 14/7)
• ”Size verilen her şey, dünya hayatının geçimliği ve süsüdür. Allah’ın katında olanlar ise daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız?” (Kasas, 28/60)
• Dâr-ı İmtihan ve Dönüş (Vecize 2):
• ”O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…” (Mülk, 67/2)
• ”Ayetin aslı: “…Dönüş ancak O’nadır.” (Arapçası: وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ – Ve ileyhi’l-masîr) (Âl-i İmrân, 3/28)
• ”Doğrusu biz Allah’a âidiz ve biz O’na döneceğiz.” (Bakara, 2/156)
• ”O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır…” (Mülk, 67/2)
• ”Ayetin aslı: “…Dönüş ancak O’nadır.” (Arapçası: وَإِلَيْهِ الْمَصِيرُ – Ve ileyhi’l-masîr) (Âl-i İmrân, 3/28)
• ”Doğrusu biz Allah’a âidiz ve biz O’na döneceğiz.” (Bakara, 2/156)
• Fânilik ve Ebedî Gaye (Vecize 6):
• ”Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahmân, 55/26-27)
• ”Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)
• ”Yeryüzünde bulunan her canlı yok olacaktır. Ancak azamet ve ikram sahibi Rabbinin zâtı bâki kalacaktır.” (Rahmân, 55/26-27)
• ”Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebût, 29/64)
• Adalet, Muhasebe ve Terazi (Vecize 3):
• ”Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8)
• ”Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (hesaba katar)ız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)
• ”Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlerse, onun cezasını görecektir.” (Zilzâl, 99/7-8)
• ”Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş,) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (hesaba katar)ız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47)
• Rıza-yı İlahî (Vecize 5):
• ”…Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır…” (Mâide, 5/119)
• ”…Allah’ın rızası ise hepsinden (bütün cennet nimetlerinden) daha büyüktür. İşte bu, büyük kurtuluştur.” (Tevbe, 9/72)
• ”…Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır…” (Mâide, 5/119)
• ”…Allah’ın rızası ise hepsinden (bütün cennet nimetlerinden) daha büyüktür. İşte bu, büyük kurtuluştur.” (Tevbe, 9/72)
• İmanı Muhafaza ve Yardımlaşma (Vecize 4):
• ”Zamana yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr, 103/1-3)
• ”Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrîm, 66/6)
• ”Zamana yemin olsun ki, insan gerçekten ziyandadır. Ancak iman edip de sâlih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler müstesna.” (Asr, 103/1-3)
• ”Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun…” (Tahrîm, 66/6)
Makalenin Özeti
Bu araştırma yazısı, altı hikmetli sözü birbiriyle irtibatlandırarak küllî bir manayı tahlil etmiştir:
• Temel münasebetimiz, “Mâlik” olan Allah’a karşı “memlûk” oluşumuzdur; bu, “hak talebini” değil, “şükrü” gerektirir (Vecize 1).
• Bu “memlûk” olan insan, “dâr-ı imtihan” olan dünyaya “ticaret ve memuriyet” için gönderilmiş olup, dönüş (masîr) kaçınılmaz olarak Hâlık’ınadır (Vecize 2).
• Bu imtihanın mantığı, her şeyin “helâk” olacağı (fânilik) gerçeğine dayanır; akıl, fâni ömrü “saadet-i ebediyeyi” kazanmak için kullanmayı emreder (Vecize 6).
• Bu ticaretin başıboş olmadığının delili, “Hâkim-i Hafîz”in adaletidir; en küçük ameli kaydedenin, en büyük amelleri “muhasebe” etmemesi ve “mükâfat/mücazat” vermemesi mantıken imkânsızdır (Vecize 3).
• Bu muhasebedeki en büyük mükâfat ve en yüce gaye, dünyanın alkışları değil, “Rıza-yı İlahî”dir; “Eğer O yâr ise, herşey yârdır.” (Vecize 5).
• Sonuç olarak, “bu zamanda” en acil ve en büyük vazife, bu hakikatlerin temeli olan “imanı kurtarmak” ve “başkalarının imanına kuvvet verecek surette çalışmak” olarak tespit edilmiştir (Vecize 4).
Hazırlayan: Mehmet Özçelik www.tesbitler.com
12/11/2025
![]()

